Efendi İle Uşağı-Bir Toprak Sahibinin Sabahı

Bugün yazacağım blog hepimiz bildiği ve Rus edebiyatının önderlerinden sayılan Tolstoy'un iki hikayesini birleştirdiği kitap hakkında olacak. Kitabımız 1895 yılında ilk defa okurlarıyla buluşuyor. Dönemi Tolstoy bize çok güzel bir şekilde yansıtıyor. Kitabı okurken sanki o dönemde orada siz varmışsınız gibi hissediyorsunuz. Eee Tolstoy okuyup da o dönemleri hissetmemek olmazdı zaten. Tolstoy eserlerini her zaman kendime daha yakın hissettiğim için olsa gerek çok kolay bir şekilde dilini anlayıp okuyabiliyorum. Bunda kitabımızı Türkiye İş Bankası Yayınları için Rusça aslından çeviren Ayşe Hacıhasanoğlu'nun da çok büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Peki kitabımız bize neyi anlatıyor? Kitapta iki ayrı hikayemiz var fakat çıkaracağımız mesajlar neredeyse aynı. Benim daha çok hoşuma giden hikaye ise Bir Toprak Sahibinin Sabahı. Bu yüzden ilk olarak bu hikayede başlamak istiyorum.

Prens Nehlüdov üniversite 3. sınıfı bitirdikten sonra teyzesine bir mektup yollayarak artık okumayacağıını para mevki makam derdi olmadığını, bizzat sahip olduğu topraklara gidip halkıyla  yaşamayı ve orada bir toprak sahibi olarak hayatını sürüdürmek istediğini söylüyor. Her ne kadar teyzesi vazgeçeceğini bu durumun hayatına uygun olmadığını söylese de Prens dediklerinden geri dönmüyor. Topraklarının başına geçiyor, başına geçmekle kalmayıp bir de plan program düzen oluşturuyor. İşlerini yapacaklarını, köylülerle toplantılarını, kime ne zaman ne yapması gerektiğini aylara yıllara bölerek bir program çıkarıyor. Fakat aylardan temmuzken işler değişiyor. Köylülerle ve sorunlarıyla ilgilenmeye başlayan Nehlüdov gerçekleri birer birer görüyor. Yaşanan hayatları ve bu gerçeklikleri bir şekilde düzeltmeye, toparlamaya çalışıyor. Fakat her gittiği köylüde bambaşka bir öyküyle karşılaşıyor; annesinin malını alıp pipo içmek dışında bir işe yaramayan bu da yetmezmiş ki toprak sahibinin ona verdiği atı hayvanı satmaya çalışan köylüden tutun da annesinin sürekli çalışmadığından miskin olduğundan yakındığı ama vzgeçmediği ilk eşi çok çalışmaktan ölmüş olan adama kadar. Nehlüdov'dan çok odağımız bu hikayeler oluyor aslında. Tolstoy reaslitliği böylesine güzel anlatırken farkına varıyoruz bu hayatlara benzer hayatları gördüğümüzü. Okurken "aa bak çok fazla var böylesi" diyoruz. Düşüncelerine hak veriyoruz. Hikaye çok da uzun değil o yüzden detayına inmeden burada bırakıyorum.






Diğer hikayemiz Efendi İle Uşağı. Efendi Vasiliy ile uşağı Nikita'nın koruyu satın almak için yola çıktıkları ama binbir türlü olayın başlarına geldiği bir hikaye. Vasiliy beyin Nikita'yı çok da sevdiğini söyleyemeyiz aslında ama olsun o gün yanında olan tek uşağı da. Doğal olarak yolculuğuna o da dahil oluyor. Bu hikayenin başlarda çok da dikkatimi çekmediğini söylemem gerekir. Biraz sıkılmadım değil. Ama bunun sebebinin üst üste iki realist hikaye okumam olduğunu  düşünüyorum. Aslında bu hikayede altını çizdiğim ve postit yapıştırdığım sözler dışında bir şey kalmadığını söylemem gerekir. Sadece birkaç kez atlarıyla geldikleri yönün tersine gittiklerini, yollarını kaybedip yine aynı noktaya geldiklerini, laf atan köylülerden uzaklaşmak için yolu kaçırdıklarını hatırlıyorum. Belki başka bir zaman tekrardan bu hikayeye göz atarım. 



Peki, Tolstoy bize ne gibi bir mesaj veriyor? Her iki kitapta sınıf farkını ortaya koyuyor. Parası olan efendiyi ve olmayan uşağı ya da köylüleri anlatıyor bize. Bununla beraber gerçekten o topraklarda yaşayan insanların sadece işçi olmak dışında yaşamlarının olduğunu, aslında daha fazlası olduklarnı gösteriyor. Tolstoy eğer yanılmıyorsam bu kitabını kendisi dde savaştan efendilikten elini ayağını çekip toprak yönettiği zamanlarda yazmıştı. Realist bir kitap oldupu için sanki kendi gördüklerini aktarmış da diyebiliriz. Benim gözümde 10 üzerinden 10'u hak eden bir kitaptı. Bol okumalı bir hafta diliyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ON KÜÇÜK ZENCİ- AGATHA CHRISTIE

MEMRISE, MONDLY, BUSUU

9th Week